• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

İyotkokusu.com

Hoş geldiniz!

Edebiyat Köşesi
Saat
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.477332.6074
Euro34.596434.7351
Site Haritası

EĞİTİM İHTİYAÇ MI? YOKSA DAYATMA MI?

www.iyotkokusu.com/yazarlar



                                        



                                                       EĞİTİM İHTİYAÇ MI? YOKSA BİR DAYATMA MI?

 

     Eğitim, insani bir ihtiyaç mı? Yoksa sistemsel veya kurumsal olarak gerekli bir dayatma mı? İkisinin de gereklilikleri var tabii ama eğitim her şeyden önce insani olarak bebeklikten itibaren terbiye ve beden dilini de içine alan büyük bir ihtiyaç ve de en doğal hak! Verilmesi de o derecede büyük bir sorumluluk ve ödev! Yoksa halimiz hayvanlardan nice olurdu değil mi? Ama kurumsal olarak yani sistematiğe girdiğinde bunun sirk halini alıp almaması da Yöneticilere ve tabii ki Öğretmenlere bağlıdır.

     Öğretmenlerden önce aile terbiyesi, eğitimi dediğimiz bu zorlu ve fedakarlık isteyen süreçte ki, ilk basamak yani daha doğarken kıçınıza yediğimiz şaplakla uyartılıp yaşamak için ağlamanız gerektiğini anlamanız ya da karnınız acıktığında ki içgüdüsel olarak memeyi arayışınız ve de sizi ona yönlendiren elin hep üzerinizde olması durumu. Sonrası malum tay-tay’lar, düşe kalka yürüme çabaları, agucuk’lar, öcü’ye vermeler, an-ne, bab-ba söyletme çileleri vs vs…

     Ya da ‘’Patrick SÜSKİND’in  KOKU isimli romanının’’ baş karakteri olan Jean Baptiste Gronouille’in, Ortaçağ Paris’inin o leş kokulu balık pazarında ki ayıklama tezgahlarının altında doğurulup leş atık kovalarının içinde ağlamaya başlamasıyla yazgıya olan başkaldırısı… Pardon burayı değiştirelim ve şöyle diyelim; Onca yoksulluk ve yoğun işin arasında sen bir şekilde zevkini yapacaksın ve sonra da ona bakamazdım bahanesiyle ayıklama tezgahlarının altında doğurup  o leş kovalarının içine atarak gideceksin ve bir de bunu çocuğun sırtına yazgı diye mi yükleyeceksin? Olmaz böyle müşkülpesentlik! Nasıl ki o zavallı çocuğu, birkaç iyi insan, leşlerin arasında ağlarken bulup kiliseye verdi ve kilise de ilk başta emdirecek bir süt anne buldu ve sonrasında da eğitimine yardımcı oldu. Bu adımı sen niye başlatmadın diye sorarlar o yazgı yükleyici kadına? O da bahanesi zaten dünden hazır olarak yetiştiği aileyi ve ortamı gösterecektir. Demek ki neymiş? Eğitim şartmış! Sonrası, eğitim almasına rağmen Jean Baptiste Gronouille’in kendi seçimi yani hırslarına ve doğuştan bahşedilmiş yeteneklerinin farkındalığı ile kibirine yenik düşüp yazgısını kendi belirlemesi durumudur…

     Bir de çok sevdiğim şu örneği vermek isterim; ‘’Sadık HİDAYET’in HACI AGA isimli romanının’’ kahramanı olan hacı ağanın kitapta küçük oğlu Keyumers’e verdiği nasihat, tam da aile içi eğitime uygun bir seçim olacaktır. ‘’Bak oğlum çok fazla okumana gerek yok. Matematiği de çok bilmen gerekmez. Sadece dört işlemi (bölme, çarpma, toplama, çıkarma) bilmen yeterli. Zaten benim bütün malım mülküm sana kalacak. Bu emrimde ki insanları da sen yöneteceksin. Birde unutmaman gereken en önemli şey, sırtlarından kadercilik sopasını eksik etmeyeceksin ki kolay güdebilesin!’’

     Bunların ikisi de belki extrem örnekler gibi gelebilir ama dünya geneline vurulduğunda biraz çekerleri var terazinin kefesinde? İşte bu eksik veya yanlış aile terbiyesi, eğitimi, cehalet isimli yapının döşemesini oluşturuyor ve doğal olarak yanlış döşenmiş bir tabanın üzerine ne koyarsanız koyun istenildiği gibi olmuyor? Bu yapının içinden eksik eğitim veya yanlış dogmalarla yetişenler ya gidiyor dilini anlayamadıkları Hallac-ı Mansur gibi ayaklı kütüphaneleri hezeyana kapılıp alkışlarla parçalıyorlar?

     Ya da çok mükemmel kurulmuş bir sistemi (Köy Enstitülerini), buralardan komünist yetiştiriliyor diyerek yine hezeyan ve alkışlarla bu yanlış dogmacılara kapattırıyorlar ve bir ülkenin geleceğine yön veren eğitim fenerini taşlatarak söndürtüyorlar? Sonucunda da bir ülkenin kendi çocukları da dahil gelecek kuşaklarını karanlığa, cehalete mahkum ediyorlar! Ve bu karanlıktan da her zamanki gibi hacı ağalar, şirk cambazları ve Mustafa K.ATATÜRK’ü lanetleyen hain damgası vuran mektuba imza koyan 153 tane Müftü gibileri çıkıyor!  

     Ne demiştik en son eğitim şart demiştik! Dolayısıyla aileden sonraki süreçte de kurumsal eğitimin baş aktörleri olan Öğretmenlere iş düşüyor değil mi? Tabii ki eğitim bir ihtiyaç ama sistemler de kurumlarını dogmalarının bir dayatma noktası gibi kullanırlarsa arada ki cehalet simsarları (Feodalite ve Ekipmanları) nın işine yarayacak ucuz bir ticaret meta’sı olacaktır eğitim?

     İşte burada aileye düşen görev; Çocuk dinini, Ahlak’ı nı öğrensin diye gönderdiğin, mağaradan dizayn edilmiş cehalet yuvalarından evine gönderilecek sakat çiftçilik ürünü bir hasat veya yüklü bir Ahlaksızlık faturası gelmesini istemiyorsan çocuğunun ilk terbiyesini ve eğitimini kendin vereceksin ve sonra da adam gibi bir okula göndereceksin! Daha sonra da benim gibi hem peşini takip edeceksin hem Öğretmenini tanıyıp muhabbet edeceksin hem de kitap okumaya alıştıracaksın çocuğunu! Çünkü kardeşim; okuyan beyin sorgular ve araştırır? Anladın mı şimdi eğitim niye bu kadar elzem ve şartmış güzel kardeşim!

     Öğretmen’e düşen görev de; Biz tekke ve zaviyeleri keyfiyetten kapatmadık diye söze başlayan Mustafa K. ATATÜRK’ün ‘’ Öğretmenler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür öğrenciler yetiştirmenizi bekler.’’  Ve yine ekler ‘’Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.’’ Diyen bir dehanın, rica kalıbında söylenmiş emirlerini yerine getirerek ona olan borcunuzu ödemek olacaktır! Nedir yani çok mu zor?   Birazcık idealizm…  

Bak, Hasan Ali YÜCEL’e,

Bak, İsmail Hakkı TONGUÇ’a,

Bak, Mustafa NECATİ’ye ve eserlerine,

Bak, Rifat BÖREKÇİ gibi müftü efendilere,

İdealizm’den kastımın ne olduğunu anlayacaksın sevgili Öğretmenim!

Naçizane…

 

Hep sevgi çemberinin içinde kalın…

 

07/05/2020

Murat TEKİNEŞ


Yorumlar - Yorum Yaz