• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

İyotkokusu.com

Hoş geldiniz!

Edebiyat Köşesi
Saat
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.142532.2713
Euro34.804134.9436
Site Haritası

ÖĞRETMEK


www.iyotkokusu.com/Yazarlar 








                                                                                                                      ÖĞRETMEK...

 

Bütün güzelliklerin, iyi şeylerin, mutluluğun, huzurun, neşenin, hoşgörünün, kardeşçe ve özgürce bir yaşamın yani kulağa güzel gelen ve iyi hissettiren her şeyin, her duygunun kaynağında insan olduğu gibi; Tüm kötülüklerin, mutsuzlukların, savaşların, katliamların, kardeş kavgaları,aşağılamaların,işkencelerin hatta köleleştirmenin yani tüm üzüntü,utanç ve ızdırab verici olayların da kaynağında yine insan vardır.

Bu adına ‘’insan’’ denilen ve diğer canlılara nazaran daha gelişmiş bir beyine sahip olan mahluk, bu beyin sayesinde kendisini çok özel kılabildiği gibi çok sefil durumlara da düşürebilir… Bunu yaparken kendisine verilen özelliklerden neredeyse en önemlisi olan ve Allah’ın sınırlama yetkisini de kendisine verdiği  ‘’ego’’ yu kullanır.

İşte egosunu devreye sokmadığı zaman genellikle sorun olmaz. Dünya adeta hoşgörü cenneti haline gelir. Ama ego’yu devreye sokar ve de onun büyüleyici etkisinden kurtulamaz ise, bu seferde kendisini yeryüzünün efendisi zannedebilecek derecelere kadar çıkarabilir kibir katsayısını. Zaten o noktadan sonrada hırslarına hakim olamaz ve kontrolü kaybeder…

Zulüm ve hükmetme duygusu tüm benliğini ele geçirir. İnsan bundan sonra o içindeki ‘’hırs hayvanı’’ nı doyurabilmek için akla hayale gelmeyecek olan her türlü kötülüğü ve ahlaksızlığı yapabilir. Çünkü artık buna müsait duruma gelmiştir. Çoluk, çocuk ölecekmiş demeden savaşlar çıkarabilir. Katliamlar yapabilir. İlkel ama özgürce yaşayan bir milleti, köleleştirip posası çıkana kadar sömürebilir…

İşte tüm bu kötü şeyleri, gücü kendi tekelinde tutmak ve kimseyle paylaşmamak adına yapar. Çünkü adına ‘’nefs’’ dedikleri bizim tabirimizle ‘’hırs hayvanı’’ öyle istiyordur. Bir çocuğa çok küçükken iyi şeyler, güzellikler, paylaşım, ahlak, adaletli olmak, vicdan sahibi olmak gibi duygular öğretilmez ve de benimsetilmez ise, her türlü kötülüğe, aşırılığa müsait hale gelir. Akabinde, siz onu aksi öğretilere teslim etmekle kalmaz aynı zamanda ortaya çıkacak bu kötü ve çirkin eserinde utanarak da olsa sahibi olursunuz ?

Bakınız eğitmek, öğretmek diyoruz, burada beyni olmayan düşünemeyen bir yaratıktan, varlıktan bahsetmiyoruz. İnsandan yani insanı eğitmekten, öğretmekten bahsediyoruz. Ve bunun temeli de ailede, evde atılır. İnşaatın geri kalanı, okulda iyi bir öğretici ordusuyla yükselmeye devam eder. Ama bu yapının bitirilmesinde sınırlarının belirlenmesinde, harcının, tuğlasının, demirinin kalitesinden, sıvasının sağlamlığı ve estetiğine kadar öğretmene çok iş düşer. Aileden sonra birinci derece de o sorumludur. Hatta büyük bir vebal bile üstlenir bu yapının sağlamlığında…

Bir öğretmen, bir eğitici, adam sendecilik yapamaz. Öğrenmezse bana ne diyemez. Benim çocuğum mu diyemez. Hiçbir şekilde ayrıştırıcı, zorlayıcı bir doktrin uygulayamaz. Dogma öğreti dayatamaz. Temelinde hep birleştirici ve sevgiye yönelik bir öğreti modeli uygulamalıdır. Öğrenciyi okumaya, düşünerek sorgulamaya yöneltmelidir. Kısacası öğretmene, eğitici ve öğretici sıfatıyla büyük bir sorumluluk düşüyor!…

Ör: Matematiği, çarpım tablosunu tam öğretemeseniz bile uygulayacağınız özel eğitim metodu ile imeceyi, paylaşmayı en basit olarak ‘’bir sana, bir bana’’ formülü ile kendinden eksilterek feragat etmeyi öğretebilirsiniz ?

Hatırlarsanız bizim çok kısa sürmüş olan, dünyada çoğu ülkenin de takdirini toplamış bir eğitim modelimiz vardı. Aydınlanmanın ve kalkınmanın köylerden başlamasını hedef alan ‘’Köy Enstitüleri Sistemi’’ idi. Bu eğitim sisteminin temelinde paylaşım, imece ve sevgi vardı. Bu güzide ulusal eğitim kurumları; Bağnaz ve sapık düşüncelere yataklık yapan hasta beyinler tarafından; Buralarda  karma eğitim yapıyorlar, buralardan komünist yetişiyor, öğrenciler işçi olarak kullanılıyor gibi ucuz bahanelerle kapatıldılar ?

Çünkü insanlar, köylüler, özellikle de kızlar yani geleceğin kadınları, umutlarımızı yeşertecek olan analar aydınlanıyorlardı. Bu kız çocukları 12-13 yaşına geldiklerinde, dedesi yaşındaki adamların koyunlarına girmek istemeyeceklerdi ? Görücü pazarlarında tezgah’a çıkarılıp, mal gibi alınıp satılmak istemeyeceklerdi ? Kadın hakları diyeceklerdi ? Kaderimiz üç talak’a bağlı olamaz, mahkeme kararı isteriz diyeceklerdi ? Velhasılı kelam diyeceklerdi de diyeceklerdi…

İşte, dünyaya bu at gözlüğü ile bakan, sözüm ona muhafazakarlık  tüccarlarının, böylesi güzide eğitim yuvalarını kapatmak istemelerine, sırf bu eften püften sebepler bile yeter. Çünkü bu eğitim kurumlarından mezun olup göreve başlayan bir öğretmen; aydın, paylaşımcı, işini bilen, hakkını arayabilen, iş ahlakı olan işçiler, memurlar, dinini iyi bilen imamlar, balıkçılar, makine operatörleri, sağlık çalışanı, çiftçi vb  gibi bir çok nitelikli eğitimli meslek erbabı yetiştirecekti ! Kim bilir belki de oradan mezun olan bir öğrenci yine günün birinde o kasabaya, nahiyeye Kaymakam veya mal müdürü olacaktı ve bu at gözlüklü muhafazakarlık tüccarlarının çanlarına otu tıkayacaktı ? Sorarım size, bu kaygılar da kapatılmaları için gerekçe olamaz mı ?..

Bence olur ! Neden olur onu da hemen söyleyeyim; Çünkü eğitimin olduğu yerde karanlık değil, aydınlık olur ! Ahlak olur ! Hak arama olur ! Kandırılma olmaz ! Bu coğrafyanın makus kaderi olan ve cahil halka karşı en kuvvetli silahı ‘’ Kadercilik sopasını ‘’ ellerinde tutan, karnesiz şekilde kaçak çalışan, bu  panteon müteahhitleri ve şirk cambazları'nın işlerine gelmez de bu sebeple olur diyorum…

Bakınız bu coğrafyanın geçmiş tarihine, bu toprakları iyi bilen ve şirk tuzakçılarının hazırladıkları ‘’cahiliye’’ mayınlarını bulup, Tiranlıklarca kapatılmış tarlaları temizleyerek, gençlerin önünü açan, geleceğini aydınlatmaya uğraşan ne kadar işinin ehli, uzmanlaşmış, aydınlık ustası kadrolar varsa, hepsini bir şekilde devre dışı bırakmışlardır ?

İşte, Öğretmen arkadaşlar !

Bu topraklarda ki ( çünkü başka gidebileceğimiz yer yok ! ) Özellikle din ve Allah adına yapıldığı söylenen, cahiliye mayınlarının ekimini durdurma ve tarlalardan temizleme işleri de özel eğitimden geçtiği için iş yine size düşüyor ! Sorumluluğunuz bu yüzden büyüktür !

Bunu başarabilmenin tek yolu da; Okumayı öğretmek ! Okumaya ve düşünmeye teşvik etmek, fikir sahibi yapmak, en önemlisi de düşündüklerini sorgulatmak! (Ör: Matematiği niçin öğrenmeliyim ? Namazı kimin için kılmalıyım ?  Edebiyat, şiir ve müzik gerçekten boş adam işleri mi ? Sol elle yemek gerçekten günah mı? Muska eğer şifa ise, Allah o zaman tıp ilmini niye öğretti ? Erkek çocuklara  ‘’bademleme’’ yapmak, cinsel istismar suçu bile sayılmazken, aynı  çocukların kendilerini elle tatmin etmesi nasıl günah olabilir ki? ) İşte öğretmen arkadaşım, öğrenciye bu soruları sormayı öğretebildiğin zaman, görevini hakkıyla yerine getirmiş sayılırsın…

Naçizane, Eğitim donanımına dair, işinize yarayabilecek birkaç ipucu vermek isterim;


  1. ‘’ Oku ! ‘’ (Arapçası: İkra)   Alak Suresi 96 / 1.Ayet 

  2. ‘’ İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.’’  Tirmizi, İlim 2,(2649)    Hz. MUHAMMED

  3. ‘’ Hayatta en hakiki mürşid ilimdir! ’’  M. Kemal Atatürk

  4. ‘’ Sorgulanmamış hayat, yaşanmaya değmez ‘’  Sokrates

  5. ‘’ Bana bir harf öğretenin kölesi olurum ‘’  Hz. Ali (ra)

  1. '' Bilim ve sanat iltifat görmediği ülkeyi terk eder. ''   İbn-i Sina 


        ''Çocuğunuza değerli olduğunu hissettirin; Çocuk değerli olduğu  duygusunu aileden alamazsa, dışarıda arar.''  Doğan Cüceloğlu


       
''Dünyada her şeye değer biçilebilir, ama öğretmenin eserine değer biçilemez. Çünkü, onun eseri her şeydir ve hem de hiçbir şeydir.''  Socrates''


Duayeni Cebrail A.S olan öğretmek uğraşınızda, Allah yolunuzu açık etsin temennilerimle…


Sürç-i lisan ettiysek af ola efendim…


Sevgi ve Eğitim imecesi ile kalın…

 
Murat TEKİNEŞ

22/03/2017

Yorumlar - Yorum Yaz