• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

İyotkokusu.com

Hoş geldiniz!

Edebiyat Köşesi
Saat
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.429932.5599
Euro34.801134.9406
Site Haritası

İlerideki en büyük hayalim; emekli olup buradaki evimi de kiraya verip, İstanbul'dan uzaklaşmak yani kaçmak kısacası ve güneyde bir yerlerde, küçük bir sahil kasabası veya bir balıkçı köyüne, daha doğrusu yoğun iyot kokusu alabileceğim bir yere... ''












İYOT KOKUSU

Yazan: Murat TEKİNEŞ


İlerideki en büyük hayalim; emekli olup buradaki evimi de kiraya verip, İstanbul'dan uzaklaşmak yani kaçmak kısacası ve güneyde bir yerlerde, küçük bir sahil kasabası veya bir balıkçı köyüne, daha doğrusu yoğun iyot kokusu alabileceğim bir yere gidip yerleşmektir…

Çocuklarım şu an 3,5 yaşındalar ama okula başlamış dahi olsalar bu hayalimi gerçekleştirmek isterim. Aslında benim düşüncem okula istanbul'da hiç göndermeden gitmek ama olmuyor işte…

İyot kokusu demiştim ya, bu koku bu tat benim doğuştan alışkın olduğum şeyler, çünkü bu koku bana doğduğum yerleri, annemi babamı hatırlatıyor, çocukken oynadığım oyunları ve arkadaşlarımı hatırlatıyor, ilk gençliğimi, günahlarımı ve sevaplarımı hatırlatıyor…

İlk aşkımı ve kısacası yaşadığımı hatırlatıyor bana...İyot kokusu diyorum çünkü; bu koku bana denizsiz bir hayat yaşayamayacağımı hatırlatıyor. Üst katımızda oturan balıkçı komşularımız Hasan Ağabey ve ailesini hatırlatıyor, kızları yasemin ablayı ve onunla okula gidiş gelişlerimizi hatırlatıyor (sırf yanında bir erkek olsun diye beni yanında gönderirlerdi) . Onunla bazen okuldan gelince ders yapardık, çay içer ve annesinin yaptığı tarçınlı kurabiyelerden yerdik. Ben ondan sadece üç yaş küçük olmama rağmen bizi evde pek yalnız bırakmazlardı, çünkü küçük yerdi yaşadığımız yer nede olsa, belki laf olurdu da mazallah kızın adı filan çıkardı ?..

Küçük yerdi diyorum sahi size doğduğum yerden bahsetmedim daha; benim doğduğum ve büyüdüğüm yer Zonguldak ilinin güzel bir ilçesi olan küçük ve şirin bir sahil kasabası; Karadeniz Ereğli’dir.Ülkenin en büyük ağır sanayi kuruluşlarından birisi olan Ereğli Demir ve Çelik Fabrikası burada olduğu için çok göç aldığı söylenirdi ve daha da büyüyecek ereğli derdi babam? Dediği gibi de oldu zaten…Benim en son hatırladığım askere giderken elli binli rakamlardaydı nüfusu ama bugün yüz binin üzerine çıkmış …

Bana arada bir lodos da vurması lazım, gerçi lodos bende çok baş ağrısı yapıyor ve çok fena çarpıyor beni ama, bir sahil kasabasında yaşayayım da geri kalan ömrümde varsın lodos çarpsın beni yeter ki hayalim gerçekleşsin hepsine katlanırım ben bu yürekle...

Poyraz da yemem lazım benim arada, gerçi kuzey rüzgarları da çok soğuk olur ama deniz olsun balık olsun da katlanırım ben yeter ki iyot kokusu alabileyim. Dediğim gibi yeter ki hayalim gerçekleşsin...

Deniz olan yerde sis de bir başka olur ayrı bir melankoli katar sahil kasabalarının havasına martı çığlıklarıyla beraber, ve çöker üstüne sanki bir karabasan gibi...

Sisin içinde giderken önüne ne çıkacağını kestiremezsin, bildiğin yerlerden geçerken bile korkarsın, ürperirsin ve martı çığlıkları da bu korkunu abarttıkça abartır...

Küçük sahil kasabaları ve balıkçı köylerinde hayat böyledir işte, içindesindir ve hayat hissettirir sana kendisini havasıyla, kokusuyla ve de küçük çığlıklarıyla...

Bu yüzden iyot kokusunu almam lazım benim yaşadığımı anlamam ve de hayatın içinde olduğumu hissedebilmem için...

Balıkçı komşularımız balığa çıkacakları gecenin akşamında bize ve diğer komşularına gelip, helallik alırlardı, adet böyleydi herhalde. Peşinden de eklerlerdi çocukları yollayın da sabah limana, balık alsınlar aslan parçaları...

Biz kardeşim nihat'la ertesi sabah gider ve beklerdik limanın ağzında, o küçücük yüreklerimizdeki martı çırpınışları ile... Önce martıların cılız sesleri gelirdi uzaklardan, sonra martılar görünürdü oldukça kalabalık, tıpkı gelin arabasının peşinden koşuşturan çocuklar gibi. En son balıkçı motorları görünürdü üzerlerin de martıların oluşturduğu yoğun beyaz bulutla ve suya oturmuş büyük bir deniz ejderhası heybetiyle...

Yaklaştıkça sesleri daha da bir artırırdı heybetlerini motorların, sonra yol keserlerdi liman ağzından içeri girerlerken ve o zaman biraz daha yükselirlerdi suda, daha bir heybetlenirlerdi sanki...

Balık kasaları istiflenmiş üst üste, ağlar yıkanıp asılmış mataforalara, açık güverteleri silme balık dolu ve ayaklarında çizmeleri, ellerinde küreklerle balık doldururlardı kasalara tayfalar motor yaklaşırken bile, ne çok balık olurdu o zamanlarda ne bereketliydi ama deniz...

Sonrasında bir hengamedir bir kargaşadır kopardı motorların başında ama yarı bayram havası tadında olurdu bu kargaşa. Önce madrabazlar çıkardı motora, yerinde taptaze satın almak için balığı, bağrış çağrış el tutuşup üç aşağı beş yukarı ve aldım sattım sözcükleri çıkana kadar ağızlardan ve kopana kadar sallanan kolların yorgun düşmesiyle birlikte satılırdı balık...Ter-ü taze ve üzerindeki fosforun da yaydığı göz kamaştırıcı parlaklıkta cilalanmış gibi... ve bize gelirdi sıra yani bekleyenlere ama torpilli olarak alırdık biz balığımızı komşumuz sayesinde..

Taşıyamadığımız ağırlıkta torbalarla o zamanlarda alışmıştı çocuk bedenlerimiz eve bir şeyler getirmenin gururunu yaşamaya...ve koca bir kedi ordusu ile beraber girerdik mahalleye,ve bu ganimetten orduya da payını dağıtan komutan edasıyla daha da büyürdü adımlarımız yoğun iyot kokusu bırakarak geçtiğimiz o sokaklarda...

Eve geldikten hemen sonra akşam için hazırlıklara başlardı annem, yoğun balık ve anason kokulu bir akşamın ön hazırlıklarıydı bunlar. Anason kokulu diyorum çünkü rakısız balık yenmez derdi babam, mundar olurmuş balık ve de ağlarmış...

Zaten açmasıyla birlikte rakı şişesinin kapağını, camlardan giren yoğun iyot kokusuna karışırdı taze balığın ve anasonun kokusu...

Biz mutluyduk o zamanlarda ve huzurlu bir tablonun içinde koşup oynaşan taylar gibiydik adeta, babamın da kendi tabiriyle demlendikten sonra annemi de eşlik ettirerek mırıldandığı şarkılarla daha da fazla coşardık fondaki o anason ve balık kokulu iyodi akşamlarda...

Yine iyot kokulu bir sabahta öğrendim böyle mutlu ve huzurlu geçirilen akşamların sabahında bile güne mutsuz ve de umutsuz başlanabileceğini çünkü öyle bir sabahta öğrendim ben öğrenci olmanın zorluğunu, işçi olmanın zorluğunu, esnaf olmanın zorluğunu hatta kitap okumanın bile ne zor şey olduğunu? Amcam oğlu sayesinde...

Asker olmanın gururunu gördüm insanların yüzlerinde, demokrasilerde çarelerin tükenmediği masalını? ve de gerekirse askıya alınabileceğini de öğrenmiş oldum; halkın adına ve halkın hür iradesine rağmen...

O sabah ,iyot kokusu tank egzostlarına karışmış martı sesleri bile susmuş, yerini çelik paletlerin asfalt üzerinde bıraktığı ve adeta yürekleri kazıyan bir serenada bırakmıştı? Hem de halkın kurtuluşu için masalı fon kullanılarak yapılmıştı bu? Belki de miğferlerin altındaki yüzlerde gördüğüm o mağrur ifadeydi bende bu duyguyu oluşturan düşünce...

İyot kokulu bir eylül ayının on ikinci sabahıydı bu bahsettiğim masal sabahı ve bin dokuz yüz seksen senesiydi iyi hatırlıyorum o sabahı, çünkü birbirine karışmış yoğun iyot kokusu ve tank egzostlarını, tıpkı martıların çığlıklarını bile susturan çelik paletlerin asfaltı kazıması gibi kazıdım hafızama ve o çocuk yüreğime...Ekmek hamuru almaya gittiğim o çarşı yolundan koşar adım eve geri dönerken sahil arkamda kalmıştı ve martıları hala görebiliyordum. Ama çığlıkları gelmiyordu artık kulağıma…

İşte iyot kokusu benim için bu yüzden çok önemli ve de hayatidir. Bu kokuyu almazsam eğer, yaşadığım sevinçleri ve hüzünleri, annemi ve babamı, ilk aşkımı, balıkçı komşularımızı, martıların çığlıklarını, eve ekmek getirmenin gururunu ve en son anason kokulu o iyodi akşamdaki mutlu ve huzurlu tablonun içinde koşup oynaşan tayları, arkamdaki o kedi ordusunu, yasemin ablayı ve tüm o güzel sesleri askıya alıp bastıran mekanik serenadı bile unutacakmışım gibi geliyor…

Kısacası iyot kokusu benim hayatın içinde olduğumu duyumsayabilmem ve ayrıca  aidiyet bağlarımı unutmamam için de çok önemlidir…
 
Otobiyografik bir hikayedir.


694 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın