• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

İyotkokusu.com

Hoş geldiniz!

Edebiyat Köşesi
Saat
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.663034.8019
Euro36.413536.5594
Site Haritası

Resim ve Heykel Sanat'ı na Türk ve Muhafazakar gözüyle bakış

www.iyotkokusu.com/Sanat


Buradan başlayalım istedik;













İSLAMİYETTEN ÖNCE TÜRK SANATI



Sanat dediğimiz şey, insanın öteki ilgi alanlarına göre çok daha karmaşık yapılı ve farklı alanların birikimi halinde karşımıza çıkmaktadır. Sanat, duygu ve düşüncleeri hoşa giden uyumlar, oranlar ve bağlantılarla anlatabilmektir. Çevremizde yer alan şekiller hakkındaki düşüncelerimiz, iç dünyamızdaki birikimlere göre her defasında yeniden anlam kazanmaktadır. Özellikle sanata konu olan şekiller, anlaşılması ve yorumlanması bakımından insanın içinde bulunduğu kültür dairesi ve hayat üslûbuna göre her dakika değişken yeni yeni içerikler kazanmaktadır.

Sanatın kesintisiz bir akış içinde, başlangıcı bilinmeyen zamanlardan bu yana, sayısız üslup devrelerini yaşayıp katederek günümüze kadar ulaştığı bilinmektedir (Mülayim, 1994: 90s). Biz size bu akış içinde yer alan “Türk Sanatı”nı sunmaya çalıştık.

HUNLAR DEVRİNDE SANAT

Asya Hunları, genellikle tarih sahnesinde ilk rol oynayan Türkler olarak kabul edilmektedir. Altay dağları eteklerinde Pazırık’ta rus arkeologu Rudenko tarafından açılan MÖ IV. ve III. yüzyıldan kalma kurganlarda Hunlar’dan birçok eşya ve buzlar içinde binlerce yıl bozulmayan insan ve hayvan ölüleri bulunmuştur (Aslanapa, 1984:1s). Beşinci Pazırık kurganında buzullar içinden çıkan en eski halı Asya Hunları bölgesinden gelmektedir (Aslanapa, 1984:9s). 1.89 x 2 metre boyutlu kareye yakın bu halı bugün Leningrad Ermitaj müzesinde bulunmaktadır.



Halı tarihinde bugün için tek örnek olarak kalan bu halı, halı sanatı tarihi ile uğraşanları çeliştiren teknik ve dekoratif özelliklere sahiptir (Yetkin, 1991:2s). Halı, süvari figürlerinden geniş bordür, geyik figürlerinden ikinci geniş bordür, grifonlardan bir iç ve bir dış dar bordür, zeminde 24 kare halinde haçvari çiçeklerden, kırmızı zemin üzerine beyaz, sarı ve mavi renklerin hakim olduğu dama tahtasına benzer bir örnek göstermektedir (Aslanapa, 1984:3s). Halı üzerinde inceleme yapmış olanlar, halının “Gördes düğümü-Türk düğümü” ile yapıldığını ve dm2 ‘de 36000 düğüm olduğunu yazarlar. Bu kadar sık ve ince düğüm sayısı o devir için hakikaten şaşırtıcıdır (Yetkin, 1991:2s). Bu kurganlardan çıkan halı ve tekstil işlerinin Hun sanatı bakımından ayrı bir önemi vardır.

Bunlardan bazıları keçe üzerine ince ve renkli deriler yapıştırmak suretiyle süslenen bir grup tekstil işleri tamamen orijinal Hun üslûbunu belli etmektedir. Bunların üzerine yansıtılan sahne, simetrik olarak arka arkaya iki kez tekrarlanmıştır. Bu Hun sanatı için çok karakteristik bir üslûbu göstermektedir. Sayıları dört bini bulan altın levhalar da at, kaplan, geyik, pars, kurt, dağ keçisi, arslan ve yırtıcı kuş figürleri ile işlenmiş olup, Kuzev ve Orta Asya maden sanatının gelişmiş bir üslûbunu göstermektedir. Hayvan mücadelesi sahneleri, eski maden sanatında olduğu gibi büyük bir ustalıkla canlandırılmıştır. (Aslanapa, 1984: 6s). Anadolu öncesi Türk işleme sanatının ilk örnekleri Hun devletinden günümüze kadar ulaşan parçalardır.

Üçgen, kare gibi geometrik bezemelerin yanı sıra stilize edilmiş, gül, yaprak, nilüfer gibi bitkisel bezemelerin konu olarak seçildiği işlemelerde; geyik, aslan, yılan balığı, kaplumbağa gibi hayvanlarla birlikte düş ürünü, sembolik nitelikli hayvanlar ve kadın erkek gibi figürlü bezemeler ilgi çekmektedir. Bitkisel bezemenin daha çok elbiseleri bezeyici amaçla seçildiği; figüratif konuların ise eyer örtüleri ya da perdelerde kullanıldığı gözden kaçmamaktadır. Pazirik ve Noin ula kurganlarında bulunan kırmızı, mavi, sarı, beyaz renkli keçe parçalarıyla yapılmış eyer örtüleri kumaş boyama yöntemlerinin de düzeyine işaret etmektedir (Barışta, 1984:6s).

GÖKTÜRK SANATI

Kitabe Göktürklerde Kapağan Hakan zamanında bütün Türkler, bir devlet halinde birleştirilmiş, ondan sonra gelen Bilge Hakan ve kardeşi Kültigin, Göktürk Devleti’nin en tanınmış şahsiyetleri olmuştur. Orhun Vadisi’nde bulunan dikişi taş kitabeler onlar zamanından kalmadır. Bu âbideler Türk dilinin bugün bile fazla zorluk çekmeden anlaşılan en eski yazılı ve edebî metinleri, aynı zamanda Türk tarihinin taşa yazılmış en eski kaynakları olarak zamanımıza gelmiş hazineleridir. Bunlarda kullanılan yazı da en eski Türk alfabesidir.





 Orhun kitabelerinden birincisi; Bilge Kağan’ın, 720’de öldüğü sanılan ihtiyar veziri, büyük devlet adamı Tonyukuk’un hizmetlerini belirtmek üzere onun adına dikilen ve Tonyukuk’un kendisi tarafından yazılan kitabedir. Ikincisi ise; Bilge Kağan tarafından kardeşi Kültigin’in adını ebedileştirmek için ölümünden bir yıl sonra 732’de diktirdiği kitabe taşıdır. Üçüncüsü de; kısa zaman sonra veziri tarafından zehirlenen Bilge Kağan’ın ölümünden bir yıl sonra diktirilen kitabedir (Aslanapa, 1984:7s). Orhun kalıntıları arasında o zamanlar, her mezar yanında yapılıp, bark adı verilen yapıların harabeleri vardı. Türkler, ölen kahramanları için duvarları ölünün hayatını ve pazalarını anlatan resimlerle süslü evler yaparlardı. Bu anıtların yanında heykeller ve mezarlar da keşfedilmişti (ARSEVEN, 1984:17s). Heykel sanatının başlangıcı, Göktürkler’deki Balbal heykellerine dayanmaktadır.





Kitabe



Balballar Göktürkler tarafından öldürülen düşmanları canlandırdığından onlara karşı savaşları gösteriyordu. Portre özelliği çok belirgin olmakla birlikte elbise, kemer, başlık, ellerindeki eşya, silahlar, saçlar ve bıyıklar, hepsi aslına uygundur. Çin kaynaklarının belirttiğine göre Göktürkler’in kaftanları soldan sağa kapanır. Sağları da serbest bırakılıyordu. Kültigin mezar anıtında bulunan heykeller, Göktürkler’in kıyafetleri bakımından da paha biçilmez bir kaynaktır. Bunlar Orta Asya’da bugün de Türklerin giydiği kıyafete çok uygundur.

Parçalar halinde kakmalı kemerler bilhassa dikkati çeker. Kemerlerin arkasına bir bıçak takılıdır. Gündelik eşyanın içine konduğu küçük torbalar da kemerlere asılmıştır (Aslanapa, 1984: 9s). Katanda kurganında bulunan ipekli ve kürklü elbiseler, elbiselerin dikiş yerlerinde kaytanlarla yapılan kapatmalar, Kültigin’in barkı ve çevresinde blulunan süs plakaları, bu dönemde kordon tutturma ve metal plaka aplikenin uygulandığını ortaya koymaktadır. Göktürk kemerlerinde metal plaka aplike çok yaygındır. Kuray-Tuhaytı kurganlarında ele geçirilen ipek ve yün kumaş parçaları arasında erkek iskeleti üzerinde bulunan üst katta kırmızı ipek, ortada yeşilimsi ipek ve iç elbisesinde görülen altın sarısı ipek; giysilerin ipek gereçleri yanı sıra renkleri konusunda da bilgi vermektedir (Barışta, 1984:8s).

UYGUR SANATI

Uygurlar’da en çok sevilen din Budizm idi. Göktürk alfabesi ile Uygurca aynı zamanda Çince ve Soğdca olarak yazılmış olan 832 tarihli Karabalgasun kitabesinde, imparatorluk devrinde Uygurların Mani dinine girdiği ve eski dini tasvirleri yaktığı, 762’de Bögü Kağan’ın bunu devlet dini haline getirdiği belirtilir. 840’da Uygurların büyük kısmı Tarım bölgesine geçip Hoço’da yeniden devlet kurmuşlardır.