SEVDAYA DAİR...
www.iyotkokusu.com/Yazarlar
SEVDAYA DAİR…
Ben öyle bir sevda istiyorum ki; Melih Cevdet Anday’ın ‘’Rahatı kaçan ağaç’’ şiirindeki gibi bir sevda, Orhan Veli Kanık’ın ‘’Bedava’’ şiirindeki gibi kelle uğruna bir hürriyet sevdası, Sabahattin Ali’nin ‘’Değirmen’’ öyküsünde ki gibi diyet isteyen bir sevda, ''Kürk Mantolu Madonna'' romanındaki gibi bir ömrü feda ettiren bir sevda, ya da Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin'in ki gibi zor sevdalar istiyorum. Hem saf ve temiz hem de masal tadında…
Bunlar benim istediğim ama aslında olması gereken sevdalar. Hepsi de gerçekten var olmuş ya da yaşanmış sevdalar. Gelin görün ki günümüzde bu sevdalardan hiç eser kalmadı. Ya da ben göremiyorum? Ama olsaydı da görürdüm herhalde, o kadar da kör değilimdir. Niye öyle diyorum biliyor musunuz? Çünkü iyi bir gözlemciyimdir. İnsanları gözlemliyorum; Onları yürürken, vapura binerken, işlerine giderken hatta iş yaparken, mahallede sabahları komşusundan kuru bir günaydını esirgediklerinde, otobüslerde, metrobüslerde, küçükler oturup büyükler ayakta beklerlerken hatta tramvayların içlerinde bile bırakın tebessümü yıllardır bir kadının bacağından masum bir ısırık bile esirgenirken,( muallanın sandala atılma hikayesine hiç girmeyeceğim bile) vb. gibi durumlarda iyice gözlemleyebiliyorum onları ama sevgiye ve sevdaya dair en ufak bir iz bile yok!
Birde insanlığın gelişimi için, ilerlemesi için, rahat yaşaması için uğraşan gerçek sevdalılar var. Yani sevdalarını yoz inançla, mabetlere kapanmadan yaşatmaya çalışanlardan bahsediyorum. Ör; Pisagor’un, Öklid’in, Galileo’nun, Hallacı Mansur’un günahları ne? Hurufattan muafiyet mi? Yoksa Allah’ın verdiği aklın sadece kuru inançla sınırlı olmadığı tezi mi? Hem onlarda bileydi bu kadar sulandırmazlardı belki bu işleri. Yoksa ne gerek vardı üçgenin taban açılarının toplamı hipotenüsü verirmiş te, ebced hesabına göre on dokuzun mucizeleri neymiş, yok geometriymiş de, dünya kendi etrafında dönüyormuş ve de tepsi şeklindeymiş de, Allah zaten bizim içimizdeymiş de falanmış, filanmış. Bırak kardeşim bu insanoğluna yaranamazsın ki, Allah yukarda oturmuş dünyayı da koymuş bir öküzün boynuzuna, dibine şaplak ata ata döndürüyor de çık işin içinden, ne uğraştınız ki bu yobazlara bilimsel açıklamalar yapıcaz diye? Bak çoğunuz canınızdan bile oldunuz! İşte bazen sevda kalp ağrısı çektirmekle kalmaz, adamın kalbini de söker alır!
Ama işin tuhafı şu ki; Bilimi, sanatı, felsefeyi bulup geliştirip yayan da insan? Yüzyıllarca dünyayı düz bir tepsi gibi sanan da insan? Dünya yuvarlaktır ve dönüyor diyende onu yakan da insan? Ben buna üzülüyorum kardeşim. Bu insan neymiş yahu, işi gücü cennet sevdalı cehennem korkulu bir inanç popülizmi üstünden nemalanmak? Peki o zaman sorarım size, akıl bunun neresinde? Akıla bakın ki, adam cennete gideceğim şehit olacağım diye yüzlerce hatta binlerce insanı gözünü bile kırpmadan öldürebiliyor? Benim şaştığım olay bu, Allah sevgisi bu katliamın neresinde sence? Hani insan sevgisi? Sen yaratılışın ana teması olan insanı sevmeden, Allaha nasıl ulaşacaksın ki, işte gaflet uykusu dedikleri olay tam da bu olsa gerek…
Hele hele kadını bir mal gibi gören zihniyetten, aşksız ve sevgisiz tek taraflı bir cinsel iştahla yapılan ilişkiden nasıl bir zürriyet doğacak ki? Hem bu zürriyetten sevdaya dair ne yapmalarını bekleyebilirsiniz ki, onların da sevdaya dair hissedeceği tek şey, sadece kabaran libidonun ve hayvani dürtülerin dindirilmesi olacaktır…
Olay bu kadar basite indirgenmişken akılın bunca şeyi araştırması düşünmesi niye? Akıl hiç verilmemiş olsaymış bile fazla bir şey değişmeyecekmiş ki, zaten fıtrattaki inançla da vaad edilen ödüle ulaşabilirlermiş ki pekala, o zaman aklın fonksiyonu ne ola ki? Mesela cennetin kalitesini artırmak olabilir mi? Ya da evrene, içinden sevda, aşk, Allah sözcüklerinin yayıldığı bir dünyanın Allah’ın daha çok hoşuna gideceğimi dir? Ya da kendi bilmecesini çözenleri cezalandırmaktan zevk mi alıyor bu Tanrı? Hayır tabii ki de değil…
Dünya yaratılalı beri kaç tane yönetici, halkına bunu böyle yapacağım ne dersiniz, sizin de bir fikriniz var mı? Diye sormuştur. Ya da halkını düşünmeye, ilim öğrenmeye sevk etmiştir? Kaç tanesi sevgiyi nasihat ve vasiyet etmiştir? Tek örnek kılavuz vardır. O da Hz. Muhammed dir. Başka da bir örneği yoktur zaten. Günümüzde üç beş kişi bir araya geldiğinde; ya mal mülkten, ya paradan, ya cinsellikten ya da inançtan konuşuyor? O da yalandan tabi ki. Sevgi yok! Aşk yok! Hoşgörü ve paylaşım yok! Düşünme kafa yorma yok! En önemlisi adalet yok! Bu kadar basitleşmiş hayat…
Ben bu kadar basit olmaması gerektiğine inananlardanım ve bu saydıklarımın olabilmesi için de okumak lazım gelir. Yazmak lazım gelir. Dünyanın güzelliklerine bir bakmak lazım gelir. Sevdaya dair de bir şeyler yapmak lazım gelir. En önemlisi de düşünmek lazım gelir kardeşim. Sen önce kadını bir mal statüsünden çıkarıp, sevgiyle aşkla yoğurmadıktan sonra bu işler zaten oldukça zor kardeşim! Saf ve temiz inanca kavuşmanın, sevginin, hoşgörünün ve de adaletin yolu; Allah ve insan temalı bir aşktan ve saf bir sevgiden geçer…
Tabii ki ötekileştirmeden? Ayrıştırmadan? Ve de fırkalara bölmeden? İnsanca ve insana yakışır bir şekilde. Unutma ki ruhunda Tanrının nefesi var! Hiçbir şeye saygı duymuyorsan o nefese saygı duy? Ve her ruhta eşit şekilde aynı nefesten olduğunu bilerek yap bunu. Sen özel değilsin, dünya sadece senin için yaratılmadı, etrafında dönmüyor, yüksek egolu yaratık! Bilmem anlatabildim mi? Sahi aklın fonksiyonu nedir diye sormuştuk ya; Sırat köprüsü vazifesi yapmak olabilir mi? Aman boş verin benimki sadece bir varsayımdı. Hiç öyle şey olur mu? Neyse hakkınızı helal edin ve sevgiyle kalın…
Unutmayın sevgi bilginin toprağıdır…
Aşk ile yoğurun sevdaya dair masallarınızı…
Murat TEKİNEŞ
07/02/2016
Yorumlar -
Yorum Yaz